Yukarı
4

Aydan Tuncayengin

Tehdit Siyaseti!

19 Ağustos, 2025

   Türkiye siyasetinde tehditkar söylemler, maalesef uzun yıllardır siyasi tartışmaların bir parçası olmuştur. Kutuplaştırdıkları siyasi ortamdan beslenen siyasetçilerin, siyasi rakiplere yönelik tehditleriyle karşılaşırız.

   Bu tehditler, doğrudan fiziksel şiddet ima etmekten, rakiplerin itibarını zedelemeye yönelik imalara kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. "Sizi bitireceğiz, telef edeceğiz" "halkın karşısına çıkamazsınız" veya "hesabını soracağız" "sandığa gömeceğiz" gibi ifadeler, genellikle bu tür söylemlerden birkaçı… Özellikle siyasi rekabeti sertleştirmek için kullanan siyasiler tehdit siyasetini sadece siyasetçilere karşı değil, toplumsal gerginliği tırmandırmak için de kullanırlar.

   Seçmenlere yönelik tehditler, seçmenleri kendi partilerine oy vermeye veya destek olmaya ikna etmek için tehdit edici söylemler kullanırlar. "Eğer bize oy vermezseniz, hizmet alamazsınız," "ekonomik krizden kurtulamazsınız," veya "ülkenin istikrarı bozulur" gibi ifadeler kullanırlar. Amaçları seçmenin iradesini baskı altına almak, demokratik süreci zedelemektir.

   Demokratik kurumların bağımsızlığı da siyasi tehditlerin hedefi olur.  Yargı, ordu, medya veya sivil toplum kuruluşları, siyasetçilerin söylemlerinde hedef alınmıyor mu? “Yargıya müdahale ederiz," "medyaya haddini bildiririz," veya "bu kurumu kapatırız" gibi tehdit edici ifadeler devletin temel direklerini sarsma ve gücü tek elde toplama amacı taşıdığı için demokrasi açısından ciddi riskler taşır.

   Nitekim hep bu şekilde devam etmiyor mu?

   Geçmişten gelen tehdit söylemlerinin Türkiye siyasi tarihinde, kökenlerinin oldukça eski olduğunu gösteriyor. Refah Partisi'nin lideri Necmettin Erbakan'ın 1990'larda sıkça kullandığı "Refah Partisi iktidara gelecek, adil düzen kurulacak. Geçiş dönemi kanlı mı olacak, tatlı mı olacak?" ifadesi, o dönemde en çok tartışılan ve tehdit olarak yorumlanan söylemlerden biridir.

   Demokrat Parti döneminde Başbakan Adnan Menderes'in muhaliflerini hedef alarak kullandığı "asılacaklar" gibi ifadeler, siyasi gerginliği zirveye taşımıştır. Bu söylem, 27 Mayıs Darbesi'ne giden süreçte siyasi kutuplaşmanın ve tehditkâr atmosferin en belirgin örneklerinden biri olarak tarihe geçmiştir.

   Görünen o ki AKP iktidarı da 23 yıldır politikalarını tehdit söylemleriyle sürdürmeye devam etmektedir. Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi kariyeri, hem içeride hem de uluslararası alanda kullandığı tehditkâr söylemler ve meydan okumalarla sık sık gündeme gelmiştir. Bu söylemler, genellikle siyasi rakiplerini, devlet kurumlarını, medyayı ve hatta bazı yabancı devletleri hedef almıştır.

   Bir siyasetçinin muhalefeti "halk düşmanı" ilan etmesi, diğer bir siyasetçinin ise "sizi sandığa gömeceğiz" gibi söylemler kullanması, tehdit algısını güçlendiren ifadeler olsa da, bu örnekler, tehdit söylemlerinin sadece bir döneme veya bir siyasetçiye özgü olmadığını, aksine Türkiye siyasi tarihinin neredeyse her döneminde var olduğunu göstermektedir.

   Bu tür söylemler, Türkiye'deki siyasi kutuplaşmayı derinleştiren ve siyasi tartışmaları daha gergin bir ortama taşıyan faktörler arasında yer almaktadır. Siyaset bilimi uzmanları, bu söylemleri "popülist liderlik" stratejilerinin bir parçası olarak yorumlamaktadır.

   Tehdit Siyasetinden Nasıl Kurtuluruz?

   Tehdit siyasetinden kurtulmak, hem siyasette hem de toplumda köklü bir değişim gerektirir. Bu durum, yalnızca siyasetçilerin değil, aynı zamanda medyanın, sivil toplumun ve bireylerin de üzerine düşen sorumlulukları içerir.

   Siyasette Yapılması Gerekenler

 

   Siyaset Dilini Değiştirmek: Siyasetçiler, rakiplerini düşmanlaştıran, kutuplaştıran ve dışlayan bir dil yerine, uzlaşmacı ve yapıcı bir dil kullanmaya başlamalıdır. Tartışmalar, kişisel hakaretler ve ithamlar yerine somut projeler, politikalar ve fikirler üzerinden yürütülmelidir.

   Demokratik Kurumlara Saygı Göstermek: Yargı, medya, ordu gibi devletin temel kurumları üzerindeki siyasi baskı ve tehditler son bulmalıdır. Bu kurumların bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü ilkesiyle güvence altına alınmalı ve siyasete alet edilmelerinin önüne geçilmelidir.

   İttifak ve Uzlaşma Kültürünü Geliştirmek: Siyasi partiler, sadece kendi tabanlarına hitap eden değil, farklı görüşlerden insanları bir araya getirebilecek geniş tabanlı ittifaklar kurarak uzlaşma kültürünü benimsemelidir. Bu, farklı düşüncelere sahip olmanın bir tehdit değil, zenginlik olduğu algısını güçlendirir.

   Toplum Olarak Yapılması Gerekenler

    Eleştirel Düşünme Becerisini Geliştirmek: Bireyler, medya veya siyasetçiler tarafından yönlendirilen tehdit ve korku söylemlerine karşı daha eleştirel bir yaklaşım sergilemelidir. Söylenen her şeyi sorgulamak, farklı kaynaklardan bilgi edinmek ve kendi fikirlerini oluşturmak, manipülasyondan korunmak için önemlidir.

   Sivil Toplumun Güçlenmesi: Sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve meslek örgütleri gibi oluşumlar, siyasi baskılara karşı durarak ve toplumu bilinçlendirerek tehdit siyasetine karşı bir denge unsuru oluşturabilir.

   Farklı Seslere Kulak Vermek: Toplum, kendi düşüncesinden olmayan insanlara karşı önyargılı olmak yerine, onların görüşlerine de saygı duymayı ve anlamayı öğrenmelidir. Empati ve diyaloğun artması, kutuplaşmanın temelini sarsar.

   Tehdit siyasetinin, yani bir siyasi gücün veya aktörün, rakiplerini, muhaliflerini veya toplumu sindirmek ve kontrol etmek amacıyla baskı, korkutma veya sindirme taktikleri olarak kullanmasının, demokratik bir sistemin en büyük sorunlarından biri olduğunu biliyoruz.

   Bireysel ve toplumsal düzeyde atılması gereken adımlarımızın olduğunu düşünüyorum.

   Öncelikle eleştirel düşünceyi güçlendirmeliyiz. Çünkü tehdit siyasetinin en önemli araçlarından biri, tek bir doğruya dayanan dogmatik söylemlerdir. Bu durumdan kurtulmak için, bireylerin aldıkları bilgileri sorgulaması, farklı kaynaklardan teyit etmesi ve karşılaştırması esastır. Bu sayede, korku ve manipülasyonla yayılan söylemlerin etkisi azalır.

   Sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi güçlü bir sivil toplum, demokrasinin denge ve denetleme mekanizmalarından biri olmasını sağlar. Sivil toplum kuruluşları, bağımsız medya, düşünce kuruluşları ve insan hakları örgütleri, tehdit siyasetinin yarattığı baskıya karşı direniş noktaları oluşturur. Bu tür kuruluşlara destek olmak, onların sesinin daha gür çıkmasını sağlar.

   Hukukun üstünlüğünü tehdit siyasetinin kendi çıkarları için bir araç olarak kullanmasına önlem almak. Bu durumdan kurtulmak için, her bir vatandaşın temel hak ve özgürlüklerine saygı duyan, adil ve bağımsız bir yargı sisteminin varlığını talep etmesi gerekir. Hukuksal süreçlerin adaletli işlemesi için yapılan her baskı, tehdit siyasetinin gücünü azaltır.

   Siyasi katılımı artırmak zorundayız! Siyasetten uzak durmak veya pasif kalmak, tehdit siyasetinin güçlenmesine zemin hazırlar. Bu durumdan kurtulmak için, seçimlere aktif katılım, siyasi partilere üyelik, yerel yönetimlere dahil olma ve toplumsal meselelerle ilgili tartışmalara katılma gibi eylemlerle siyasete dahil olmak gerekir. Bu şekilde, siyasi aktörler üzerinde baskı kurulabilir ve onların daha sorumlu davranması sağlanabilir.

   Medya bağımsızlığını korumalı, tehdit siyasetine alet olmamalıdır. Yandaş medya yaratıp muhalif medyayı susturarak varlığını sürdürememelidir. Bu durumdan kurtulmak için, bağımsız medya organlarına destek olmak, onlara abone olmak ve içeriklerini paylaşmak önemlidir. Bu sayede, tek sesli propaganda yerine çok sesli ve doğru bilgiye erişim mümkün olur.

Toplum Olarak Yapılması Gerekenler

    Eleştirel Düşünme Becerisini Geliştirmek: Bireyler, medya veya siyasetçiler tarafından yönlendirilen tehdit ve korku söylemlerine karşı daha eleştirel bir yaklaşım sergilemelidir. Söylenen her şeyi sorgulamak, farklı kaynaklardan bilgi edinmek ve kendi fikirlerini oluşturmak, manipülasyondan korunmak için önemlidir.

   Sivil Toplumun Güçlenmesi: Sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve meslek örgütleri gibi oluşumlar, siyasi baskılara karşı durarak ve toplumu bilinçlendirerek tehdit siyasetine karşı bir denge unsuru oluşturabilir.

   Farklı Seslere Kulak Vermek: Toplum, kendi düşüncesinden olmayan insanlara karşı önyargılı olmak yerine, onların görüşlerine de saygı duymayı ve anlamayı öğrenmelidir. Empati ve diyaloğun artması, kutuplaşmanın temelini sarsar.

   Tehdit siyasetinin, yani bir siyasi gücün veya aktörün, rakiplerini, muhaliflerini veya toplumu sindirmek ve kontrol etmek amacıyla baskı, korkutma veya sindirme taktikleri olarak kullanmasının, demokratik bir sistemin en büyük sorunlarından biri olduğunu biliyoruz.

   Bireysel ve toplumsal düzeyde atılması gereken adımlarımızın olduğunu düşünüyorum.

   Öncelikle eleştirel düşünceyi güçlendirmeliyiz. Çünkü tehdit siyasetinin en önemli araçlarından biri, tek bir doğruya dayanan dogmatik söylemlerdir. Bu durumdan kurtulmak için, bireylerin aldıkları bilgileri sorgulaması, farklı kaynaklardan teyit etmesi ve karşılaştırması esastır. Bu sayede, korku ve manipülasyonla yayılan söylemlerin etkisi azalır.

   Sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi güçlü bir sivil toplum, demokrasinin denge ve denetleme mekanizmalarından biri olmasını sağlar. Sivil toplum kuruluşları, bağımsız medya, düşünce kuruluşları ve insan hakları örgütleri, tehdit siyasetinin yarattığı baskıya karşı direniş noktaları oluşturur. Bu tür kuruluşlara destek olmak, onların sesinin daha gür çıkmasını sağlar.

   Hukukun üstünlüğünü tehdit siyasetinin kendi çıkarları için bir araç olarak kullanmasına önlem almak. Bu durumdan kurtulmak için, her bir vatandaşın temel hak ve özgürlüklerine saygı duyan, adil ve bağımsız bir yargı sisteminin varlığını talep etmesi gerekir. Hukuksal süreçlerin adaletli işlemesi için yapılan her baskı, tehdit siyasetinin gücünü azaltır.

   Siyasi katılımı artırmak zorundayız! Siyasetten uzak durmak veya pasif kalmak, tehdit siyasetinin güçlenmesine zemin hazırlar. Bu durumdan kurtulmak için, seçimlere aktif katılım, siyasi partilere üyelik, yerel yönetimlere dahil olma ve toplumsal meselelerle ilgili tartışmalara katılma gibi eylemlerle siyasete dahil olmak gerekir. Bu şekilde, siyasi aktörler üzerinde baskı kurulabilir ve onların daha sorumlu davranması sağlanabilir.

    Medya bağımsızlığını korumalı, tehdit siyasetine alet olmamalıdır. Yandaş medya yaratıp muhalif medyayı susturarak varlığını sürdürememelidir. Bu durumdan kurtulmak için, bağımsız medya organlarına destek olmak, onlara abone olmak ve içeriklerini paylaşmak önemlidir. Bu sayede, tek sesli propaganda yerine çok sesli ve doğru bilgiye erişim mümkün olur.

    Kutuplaşma dilinden uzak durmalıyız. Tehdit siyaseti, toplumu "biz ve onlar" diye kutuplaştırarak güçleniyor.. Bu durumdan kurtulmak, farklı görüşlere saygı duymak, diyalog kurmaktan kaçınmamak ve ötekileştirici söylemlerin karşısında durmayı gerektiriyor. Toplumun ortak sorunlarına hep birlikte odaklanmak, birleştirici bir dil kullanmak, kutuplaşma siyasetinin panzehiridir.

   Devlet düzeyinde alınması gereken önlemlerde olmalıdır...

   Güçler ayrılığını sağlamalıyız! Yasama, yürütme ve yargı erklerinin tek bir elde toplanmasından kurtarmalıyız. Bu durumdan kurtulmak için, bu erklerin birbirinden bağımsız ve birbirini denetleyebilir olması şarttır. Anayasal ve yasal düzenlemelerle güçler ayrılığı ilkesinin korunması, tehdit siyasetinin önündeki en büyük engeldir.

   Şeffaflık ve hesap verebilirlik mekanizmaları oluşturmalıyız! Tehdit siyaseti genellikle kapalı kapılar ardında yürütülen süreçlerden beslenir. Bu nedenle devletin tüm kademelerinde şeffaflık ve hesap verebilirlik mekanizmaları kurulmalı, kamu harcamalarının denetlenebilmesi, ihale süreçlerinin şeffaf olması gibi adımlar, yolsuzluk ve suiistimallerin önüne geçilecek denetimler oluşturulmalıdır.

   Eğitim sistemini demokratik değerlerle donatmalıyız. Demokratik değerleri, insan haklarını ve eleştirel düşünceyi temel alan bir eğitim sistemi, gelecek nesillerin tehdit siyasetine karşı daha bilinçli ve dirençli olmasını sağlamak zorundayız. Bu sayede, korku ve manipülasyonun etkileri uzun vadede azalır.

Bu adımlar, tehdit siyasetinin temel dinamiklerini hedef alarak, daha adil, şeffaf ve demokratik bir toplumsal düzenin inşasına katkı sağlar.

   Tehdit siyasetinden kurtulmak, bir anda gerçekleşebilecek bir değişim değildir. Bu, uzun vadeli bir çaba ve siyasetçisinden vatandaşına kadar herkesin bu sürece dahil olmasını gerektirir.

   İyi çalışmalar dilerim

  Saygılarımla



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Ünlü sunucu 'Yaş 48, yanlış anlaşılmasın' diyerek bikinili pozunu paylaştı

Ailesiyle Bodrum'da tatil yapan sunucu Zuhal Topal sosyal medyada bikinili pozunu "Yaş 48, yanlış anlaşılmasın" notuyla paylaştı. Tatil için Türkbükü'nü tercih eden sunucunun Instagram he...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Doğal takviyeler gerçekten işe yarıyor mu?

Balık yağı, zerdeçal, koenzim Q10, probiyotikler… Eczane raflarında “doğal” diye satılıyor, peki hepsi gerçekten işe yarıyor mu? Bazılarının faydası bilimsel olarak kanıtlı, bazılarınınki ise beklenti ve reklamdan ibaret. Yanlış doz ve yanlış kullanımda “doğal” olan da zarar verebilir.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR