- Başkan Tugay'dan millilik vurgusu
- İzmir Kırgızistan ile daha yakın ilişkiler kuracak
- Milli Takımın Uluslar Ligi'ndeki Rakibi Macaristan Oldu
- Siyasi yasak davasında Kılıçdaroğlu'ndan 25 sayfalık savunma: Tarihe not düşmek için geldim
- Kemal Kılıçdaroğlu Hakim Karşısına Çıktı! CHP'den Duruşma Sonrası İlk Tepki: Bu Dava 'Bizim Borumuz Ötsün' Demektir
27 Mayıs 1960'a Nasıl Gelindi?
27 Mayıs, 2020Bu gün 27 Mayıs 2020. 1960 darbesinin üzerinden tam 60 yıl geçmiş. Bu yazı; yorum, eleştiri veya övgü yazısı değildir. Sadece; bize has, insana sürekli kendi içinde tekrar ediyormuş ve sanki hep yeniden başa dönüyormuşuz hissi veren, demokrasi yolculuğumuzdaki bir dönemin, 1950-1960 yılları arasındaki bazı olaylarının kronolojik hatırlatılmasıdır. Yorum okuyucuya aittir:
Demokrat Parti (DP), Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) ayrılan Celal Bayar, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Adnan Menderes tarafından 7 Ocak 1946'da kuruldu.
14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimlerde, DP üstünlük sağlamış ve 23 yıllık CHP iktidarı sona ermiştir. Böylece; 1923 yılında devleti kurmuş olan CHP, büyük bir demokrasi olgunluğu göstermiş ve iktidarı Demokrat Parti’ye devretmiştir. Böylece, Türk demokrasi tarihinde yeni bir dönem başlamıştır.
DP iktidara geçince Celal Bayar Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes Başbakan, Refik Koraltan da TBMM başkanı olur. Celal Bayar Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez DP genel başkanlığından istifa eder ve parti genel idare kurulu O’nun yerine Adnan Menderesi genel başkanlığa getirir.
DP'nin iktidara gelişinden (Mayıs 1950), 27 Mayıs 1960'a kadar Bayar Cumhurbaşkanlığı, Menderes ise Başbakanlık görevlerini aralıksız sürdürürler.
Başbakan A. Menderes 29 Mayıs 1950'de, yani iktidarlarının henüz onbeşinci gününde yaptığı bir konuşmada; "... sadece millete mal olmuş inkılâpları saklı tutacağız..." diyerek, Cumhuriyet devrimleri hakkındaki düşüncelerini açıklıyor ve yapacağı icraatlarının istikametini ilan ediyor gibidir.
DP iktidarının ilk işi, darbe planladıkları gerekçesiyle, Genel Kurmay Başkanı ve üst komuta kademesi dâhil 15 general ve 150 Albay'ı re'sen emekliye sevk ederek, Gn. Kur. Bşk.lığına Orgeneral Nuri Yamut'u atamak olur (6 Haziran 1950).
Hükümetin ikinci önemli icraatı ise, 1932'den beri Türkçe okunan ezanın Arapça okunması için yasa çıkarmak olur (16 Haziran 1950).
NATO'ya katılma talebi kabul olmayan Menderes hükümeti, 4500 kişilik bir Tugay'ı, TBMM kararı olmaksızın ve tüm masrafları bize ait olmak üzere Kore savaşına gönderir (25 Eylül 1950).
Türkiye, 20 Eylül 1952 tarihinde NATO'ya kabul edilir.
Kore’ye gönderilen bu birlik; 1953 Temmuz'unda 721 şehit, 2147 yaralı, 346 hasta, 234 esir ve 175 kayıpla ülkeye geri döner.
NATO’ya kabul edilmemizle birlikte, Türk ordusu hızlı bir şekilde Amerikan silahlarıyla donatılırken; ordunun eğitiminden savunma stratejisine kadar hemen hemen her alan, NATO standartları ve uygulamalarına göre düzenlenir.
Ayrıca Türkiye’nin pek çok yerinde, NATO kararları ve ABD ile yapılan ikili anlaşmalar gereğince, esas olarak Amerikalılar tarafından kullanılacak olan NATO üsleri ve tesisleri inşa edilir.
Hükümet 6. ayını doldururken, kaçak veya aleni, Arap harfleriyle tedrisat (öğrenim) yapan Kur'an kursları hakkındaki yasağı kaldırır (3 Aralık 1950).
Hükümetin başlattığı bu bilinçli ve tavizkâr yaklaşım meyvelerini vermekte gecikmez. Başta Kırşehir olmak üzere yurdun birçok yerinde Atatürk büstlerine saldırılar düzenlenir (24 Şubat 1950).
"Halkevleri; faşist anlayış ve düşüncelerin ürünüdür. Bunlar sosyal yapımız içindeki tümüyle gereksiz, boş, geri ve yabancı unsurlardır..." diyen Başbakan Menderes, 8 Ağustos 1951'de Halkevleri'ni kapatır.
Lozan anlaşmasına göre, Fener Rum Patriği'nin T.C. vatandaşı olması zorunludur ve DP iktidarına kadar bu ilkeye titizlikle uyulur. Bu madde ilk kez, 5 Haziran 1952'de Athenagoras'ın ABD'den getirilip Patrik yapılmasıyla ihlal edilir. Başbakan, Patrik ilan edilen Athenagoras'ı ziyaret edip elini öper.
Resmi unvanlarda kullanılan bazı Türkçe kelimeler kaldırılarak, Osmanlıca seferberliği başlatılır. Anayasa'nın ismi 'Teşkilat-ı Esasiye Kanunu', Bakanlıklar ‘vekalet’, Genel Kurmay Başkanlığı’nın ismi ise 'Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği' şeklinde değiştirilir (24 Aralık 1952).
Menderes Hükümetinin yönetiminde 1954 yılında genel seçimler yapılır. Yeni oluşturulan seçim sistemine göre bir bölgede bir oy bile fazla alan parti, o ildeki tüm vekillikleri kazanması kuralı getirilir. Böylece yüzde 57 oy alan DP 503, yüzde 34 oy alan CHP ise 31 milletvekili elde eder.
Seçimlerde Millet Partisi lideri Osman Bölükbaşı'nı seçen Kırşehir halkı Menderes'i çok kızdırır. Kırşehir, yasayla ilçe yapılır. İlçelerinin bir kısmı ile Nevşehir ili kurulur. Ayrıca CHP'ye oy veren İsmet İnönü'nün memleketi Malatya bölünerek Adıyaman ili kurulur.
Adnan Menderes konuyla ilgili mecliste; “Türkiye’nin hiçbir vilayetinde yüzde 3’ten fazla oy almayan bir partiye mensup milletvekilini iki seçimde de seçen Kırşehir’in, içtimai ve siyasi bünye itibariyle anormallik göstermekte olduğunu inkâr etmek mümkün değildir, evet biz açık konuşuruz” şeklinde konuşur.
Osman Bölükbaşı da cevaben; "Vilayeti kaldırdınız, bizi de kaldırın da zulmünüz tamam olsun" diyerek tepkisini gösterir.
1954 seçimleri sonrasında çıkarılan yeni bir yasayla, kamu görevlilerinin bağlı oldukları teşkilat emrine alınarak görevden uzaklaştırma olanağı yaratılır. Altı aylık bir süre sonunda eğer yeni bir göreve atanmazlarsa kendiliğinden emekliye ayrılmış sayılmaları hükme bağlanır. Böylece yönetime karşı olan kamu görevlisi ve basın mensuplarının tasfiye edilmesi yolu açılmış olur.
1954 yılı boyunca, başta 80 yaşındaki Hüseyin Cahit Yalçın olmak üzere, pek çok gazeteci uzun süreli hapis cezaları alırlar. Adalet Bakanı Esat Budakoğlu, TBMM'de muhalefetin soru önergesi üzerine, 1954-1958 yılları arasında 238 gazetecinin iktidara karşı yazılar yazmak suçundan mahkûm olduğunu açıklar.
Başbakan Menderes'in yaptığı konuşmalarda CHP ve İsmet Paşa'ya yönelttiği eleştiriler, sadece 1939-1950 dönemine ait değildir. Biraz daha geriye doğru sarkar, yani İnönü'nün başbakanlığı dönemini de kapsar. Her ne kadar açıkça Atatürk'ün adını anmazsa da, onun cumhurbaşkanı olduğu dönemi ve memleketi geçim derdine düşürecek kadar ekonomiyi perişan eden demiryolu politikasını da eleştirir.
Zamanında Adnan Menderes'in de okuduğu İzmir Amerikan Koleji binası, 1940 yılında kamulaştırılarak Kızılçullu Köy Enstitüsü yapılmıştı. Menderes 1954 yılında Köy Enstitülerini tamamen kapatarak bu binayı NATO'ya tahsis eder. Amaç hâsıl olmuştur. Ünlü Marshall yardımlarının en önemli şartı da bu okulların kapatılmasıdır zaten.
6 Eylül 1955 günü iktidara yakın bir gazetenin, Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba atıldığı şeklindeki asparagas haberi büyük olaylara neden oldu. Sonradan uydurma olduğu anlaşılan haber üzerine çıkan olaylar, kısa zamanda ne yazık ki gayrimüslim vatandaşlarımızın ev ve işyerlerine yönelik yağmaya dönüşür. Çıkan olaylar hükümete aradığı fırsatı verir, İstanbul, Ankara ve İzmir'de sıkıyönetim ilan edilir.
1956 yılında artan ekonomik sıkıntılar yüzünden bulunamayan kahve, hane başına aylık 100 gr olmak üzere karneye bağlanır. Kağıt sıkıntısı yüzünden gazetelerin sayfa sayısı 6'ya düşürülür. Maliye, İstanbul'daki hazineye ait 10 bin arsa ve 500 binayı satışa çıkarır.
17 Nisan 1957'de Ankara Atatürk Orman Çiftliği'nden arazi satılabilmesine olanak tanıyan kanun kabul edilir. 6 Mayıs'ta İstanbul, Ankara, Eskişehir, Adana ve Bursa'daki işçi sendikaları kapatılır.
2 Temmuz 1957'de CMP Gn. Bşk.nı ve Kırşehir milletvekili Osman Bölükbaşı meclise hakaret iddiasıyla tutuklanır.
Araba lastiğinden çiviye, gazdan şekere, çaydan kahveye birçok mal bulunmaz olmuş, büyük ekonomik sıkıntı başlamıştır. Hükümet işler daha da kötüleşmeden 1958 yılında yapılması gereken genel seçimleri 1957 Ekim'ine alır.
CHP ve Hürriyet Partisi'nin birleşme çabası karşısında, DP 1957 seçimlerinden önce seçim yasasına partilerin ittifak yapmasının önleyen maddeler ekler. DP'den istifa eden Fuad Köprülü'nün başka bir partiden milletvekili seçilmesini engellemek için de seçim yasasına, 'partisinden istifa eden bir kişinin 6 ay geçmeden bir başka partiden milletvekili olamayacağı' şeklinde bir hüküm konur. Bu yasa, kişiye özel bir yasa olduğu için, siyasi tarihimize 'Köprülü Yasası' olarak geçer.
1957 seçimleri oldukça renkli ve çekişmeli geçer. Bu seçimlerde kullanılan bazı seçim afişlerinin mesajları bana ilginç geldi. İşte bazı sloganlar:
CHP: "Ne yazık ki, traktörü öküzle çekiyoruz", "Nal mıhı, et, peynir, kalsiyum, mürekkep, penisilin, gözlük camı, yay, kanaviçe ve Demokrasi YOK!", "Hırsıza hırsız diyemiyoruz çünkü ispat hakkı yok".
Hürriyet Partisi: "Öküzünü 3 liraya nallıyordun, şimdi 15 liraya nallıyorsun", "6-7 Eylül'e karşı insan hakları"
DP: "Dağlar yol, viraneler bağ oldu", "1950'de geri kalmış bir devlettik, 1957'de ileri bir dünya milleti olduk".
DP Başkanı Adnan Menderes, seçim meydanlarında verdiği mesajlarda ekonomiyi ve insan haklarını ağzına almıyor, demeçlerinde daha çok dini temalar kullanıyordu:
"DP iktidarında 15 bin yeni cami inşa edildi" (19 Mayıs 1957, Kayseri).
"İstanbul'u ikinci bir Mekke, Eyüp Sultan Camii'ni de ikinci bir Kâbe yapacağız" (20 Ekim 1957, Adana).
Bu şartlarda 27 Ekim 1957'de seçimler yapılır. 1946 seçimiyle birlikte tarihimizin en şaibeli seçimi olur. İktidarın tertip, baskı ve sandık hileleri yurt çapında tepkilere, kavgalara ve hatta kan akmasına neden olur.
DP %48 oy alarak 424 milletvekili çıkarır. CHP % 41 oy oranı ile 178, HP ve CKMP ise %11 oy toplamı ile 4'er milletvekili kazanabilir. Böylece seçim ittifaklarını yasayla engelleyen DP amacına ulaşır.
Muhalefet partileri %52 oy oranı ile 186 sandalye, DP ise %48 oy oranı ile 424 sandalye kazanır. Bu yüzden muhalefet hükümet için, 'azınlık iktidarı' deyimini kullanmaya başlar.
DP, yeni dönemin başında TBMM iç tüzüğünde kendi amaçlarına uygun değişiklikler gerçekleştirir. Bir yandan milletvekillerinin denetim olanaklarını sınırlanırken öte yandan dokunulmazlıklarının kaldırılmasını kolaylaştırarak, verilecek cezaları artırarak muhalefet vekillerini baskı altına almaya yönelir.
İktidarın bu başına buyruk gidişi karşısında 1958 yılı sonuna doğru partiler arası birleşmeler gerçekleşmeye başlar. Ekim ayında Türkiye Köylü Partisi, Cumhuriyetçi Millet Partisi’ne, Kasım’da da Hürriyet Partisi CHP’ye katılır. İktidar da bu birleşmelere karşı 12 Ekim 1958'de Vatan Cephesini kurar ve cepheye kaydını yaptıranların isimleri radyodan ilan edilmeye başlanır.
1959 yılı Nisan sonlarında partisinin il kongresi için Uşak'ta bulunan İsmet İnönü, Kurtuluş Savaşı'nda Batı Cephesi Komutanıyken karargâh olarak kullandığı evi ziyaret etmek ister. Vali ziyaretin önlenmesi emrini verir, bu yasadışı emri uygulamayan Emniyet Müdürü ve Jandarma Komutanı ertesi gün görevden alınır. İnönü bir grup DP taraftarı tarafından taşlanır.
2 Mayıs'ta, İzmir'de İnönü'yü karşılamaya gelenleri jandarma dağıtır. 10 kişi yaralanır. Olayların haber yapılması yasaklanır.
Bu arada darbe söylentileri çıkarılır ve 1958 başlarında dokuz subay darbe yapacakları savı ile tutuklanır.
12 Nisan 1960'da DP grubu, devletin kurucusu Cumhuriyet Halk Partisi'ni "silahlı ve tertipli ayaklanmalar hazırlamakla" ve hükümet yanlısı olmayan bir takım basını da, "bunu yalan haberlerle desteklemekle" suçlar.
Bu suçlamaları araştırmak için her türlü kanun üzerinde yetkilere sahip, 'Tahkikat Komisyonu' kurulmasına karar verilir.
Tahkikat Komisyonu ilk icraat olarak, soruşturma sonuna kadar tüm siyasal etkinlikleri ve Meclis görüşmelerinin basında ve radyoda yayımlanmasını da yasaklar.
Yani tüm siyasi faaliyetler ve Meclis askıya alınır. Halkın bundan haber alması yasaklanır.
Komisyon ayrıca Kurtuluş Savaşı kahramanı ve İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye, 12 oturum meclisten çıkarılma cezası verir.
Tahkikat komisyonunun uygulamaları tüm yurtta üniversite öğrencileri tarafından protesto edilmeye başlanır. 28 Nisan 1960'da öğrenci Turan Emeksiz İstanbul Üniversite'sinde çıkan olaylarda polis tarafından öldürülür. Polisin Üniversiteye girişine engel olmaya çalışan Rektör Sıddık Sami Onar polis tarafından tartaklanarak ve neredeyse sürüklenerek gözaltına alınır. İstanbul'un ardından Ankara Siyasal ve Hukuk'ta olaylar başlar. İstanbul ve Ankara üniversiteleri bir ay süreyle kapatılır ve sıkıyönetim ilan edilir.
21 Mayıs'ta ise Harp Okulu öğrencileri ve subaylardan oluşan yaklaşık 1000 kişi Ankara'da hükümet aleyhinde sessiz bir yürüyüş yapar.
Sonunda 27 Mayıs 1960 sabaha karşı saat 4'te, Kurmay Albay Alparslan Türkeş radyoda, TSK olarak yönetime el koyduklarını ilan eden bildiriyi okur ve askeri darbenin sebeplerini halka duyurur.
Adnan Menderes, 27 Mayıs 1960 günü Kütahya'da gözaltına alınarak Ankara'ya götürülür. Daha sonra diğer tutuklu Demokrat Parti üyeleri ile birlikte Yassıada'ya hapsedilir ve yargılanır. Mahkeme sonucunda suçlu bulunan; Adnan Menderes (Başbakan), Fatin Rüştü Zorlu (Dışişleri Bakanı) ve Hasan Polatkan (Maliye Bakanı) maalesef idam edilir.
7 Ocak 1946'da başlayan bu hikâye, demokrasiye ve adalete inanan hiç kimsenin tasvip etmeyeceği bir şekilde son bulur.
Kronolojik olarak yazmaya çalıştığım bu gelişmeler, herkes için derslerle dolu bir dönemin kısa bir özeti. Bu acıların bir daha tekerrür etmemesi için, umarım herkes kendisine gereken dersleri çıkarır ve ibret alır.
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Mehmet Akif ERSOY (Safahat: Yedinci Kitap)
Yorum Ekle
Yazarın diğer yazıları
- Can kaybı?
- Karabağlar İçin Güçlü Aday; Helil KINAY
- İzmir Büyükşehir Belediyesinin az bilinen hizmeti: Şehit Yakınları ve Gaziler Şube Müdürlüğü faaliyetleri
- Cumhuriyet son duraktır…
- Yepisyeni Hükümet, yersen…
- Tarihi İkinci Tur Seçiminin Kaybedenleri-II
- Tarihi İkinci Tur Seçiminin Kazananları, Kaybedenleri…
- Tarihi Seçim’in Kazananları, Kaybedenleri, İkinci Tur ve Ötesi…
- Ördek
- Çocuk
- Tüm Yazıları
SOSYAL MEDYA
MAGAZİN
Pınar Altuğ: Benden köylü kadını çıkmaz
Geçen gün bir davete katılan oyuncu Pınar Altuğ kendisini tatmin eden bir rolü hâlâ bulamadığını söyledi. Altuğ, "Ters köşe bir karakter oynar mısınız?" sorusu üzerine, "Kötü kadın olabil...
TEKNOLOJİ
EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ
Göz sağlığınız tehlikede!
Ekran karşısında uzun saatler geçirmek, hem yetişkinlerde hem de çocuklarda göz sağlığını tehdit ediyor. Türk Oftalmoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Huban Atilla, küçük yaştaki çocuklarda giderek artan göz kuruluğu ve şaşılık riskine dikkat çekti.
Yorumlar
Bu haberde yorum bulunmamaktadir.